Message
“Adn” cenneti yaşamı, ilâhî sıfatların birimden zuhuru ile yaşanan hâl demektir. Kendini diğer varlıklardan daha güçlü, daha kudretli olarak gören birim, Allâh’ın sıfatlarını nefsanî sıfatlarıyla örtme durumundadır ki; ilâhî sıfatları örtme durumunun adı da “küfür”dür! Neticesi de, o izhar ettiği şeyin hakikatini yaşayamamaktır.
Öyleyse bir kişi, bu anlatılan idrak kendisinde ortaya çıktığı ve hazmettiği zaman;
“Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh” demiş olur!
“Adn”; cennetlerden birinin adıdır. Sıfat cennetidir...
İlâhî sıfatların kişiden zuhuru hâlinde, yaşanılanların adıdır.
“Havl” kelimesi de kuvvet anlamınadır. Türkçeye “kuvvet” olarak çevirebiliriz. Yani, herhangi bir kuvvetin, birimin kendisinden izharı ile açığa çıkan ahvâl...
Hz. Yunus’un, “Balığın karnından çıktıktan sonra, hâlsiz kalıp; kıyıda kabak türü bir bitkinin yaprakları altında dinlendi, yaprak ona gölge yaptı, gölgeledi” diye anlatılan durumu ise;
Onun kendisindeki Nübüvvet kemâlâtının, beşeriyet sûreti altında açığa çıkmasıdır. Beşeriyet sûretini Dünya sûreti olarak anlayacağız. Bu durum bütün Nebi ve Rasûllerde böyledir.
Çünkü biz, Hz. Rasûlullâh’a baktığımız zaman beşer olarak görürüz. Bizim gibi yiyip içip, uyuyup, konuşup, eğlenen insanlar olarak gördüğümüz için, tüm Nebi ve Rasûlleri inkâr ederiz.
Fakat, onları sırf kerâmetleri yönüyle de görürsek gene inkâr ederiz. Çünkü, “Bizim gibi değil, o özel bir insan. O hâlde özel olduğu için bunları yapıyor” deriz.
Yani, Allâh Rasûl veya Nebisi iki yönü kendisinde birleştirir.
İlâhi nûrun zuhuru yanı! Beşerî yanı!
Eğer bunlardan birincisi ile açığa çıkarsa biz onu inkâr etme durumuna gireriz. Çünkü, “bizden farklı bir varlık” deriz...
Beşerî yanı ile görürsek, “bizden ne farkı var?” diye inkâr ederiz... Onun içindir ki, bir Rasûlde bu iki yönün de açığa çıkması lazım!
Yunus (aleyhisselâm)’ın denizden çıkması demek, ilmin nûru ile parlaması demektir.
İlmin nûru ile parlayan Nebinin, mutlaka beşeriyet yanı ile dengelenmesi lazım ki, iman edilsin, inkâr edilmesin...
İşte oradaki “kabak yaprağının gölgesi” de, Dünya’nın gölgesidir. Dünya’nın gölgesi de Allâh Nebisi’nin “beşeriyet” yanıdır.
Gemi ise, onun ilim üzerinde dünyayı gezmesidir. Yani “gemi”; zâhir yaşamı ifade eder.
Yunus Emre de bir şiirinde der ki;
“Çokları gemiye bindi, lâkin denize dalmadılar.”
Yani, ilmin zâhirinde kalıp, zâhirin bâtını olan “hakikat”i müşahede edemediler.
Gemi, Şeriat’tır... Deniz, Hakikat’tir..
Şeriat demek, işin zâhir planı demektir. İşin zâhiri ile oyalanmak, zâhiri ile yaşamı devam ettirmek demektir.
Kaynak : Cuma Sohbetleri - Ahmed Hulusi