Message
Asırlar boyudur kolay kolay anlaşılamamış bir konu bu!..
Hemen herkes bu konuda aklına geleni konuşmuş. Ama genellikle kimse de, bu hususu konuşmadan evvel acaba Kur’ân-ı Kerîm’in ve Rasûl-ü Ekrem’in kader hakkında dedikleri nedir diye araştırmamış.
Gerçekten acayiptir; çünkü, öyle kader konusunda kitaplar görüyoruz ki, baştan aşağı çeşitli kişilerin “kaderle” alâkalı görüşlerini toplamasına rağmen; içinde bu konudaki nice Rasûlullâh açıklamalarından, beş tanesi bile yer almamakta!..
İnsandaki “irade-i cüz”ü ispatlayabilmek uğruna, bu husustaki âyetler hasır altı edilmekte!..
Bize göre dini anlamış kişi; âyet ve hadis hükümlerini izahtan âciz kaldığı noktada, hasır altı etmez; sadece o husustaki aczini itiraf eder ki, bu da bir kemâlâttır.
“Kul kendi iradesiyle yolunu çizer ve yaptıklarının neticesine katlanır” şeklinde özetleyebileceğimiz görüşü savunanlara “KADERİYE”ciler denmiştir. Ki bunlar hakkında;
“Ümmetimin mecûsileridir, kaderiyeciler” şeklinde bir hüküm gelmiştir.
“Kaderiyeciler”; “kul kendi kaderini kendi yazar” görüşünde olanlardır... “Allâh” da ötelerden bir yerde; ya da başka bir boyutta oturup, bu boyutta yapılanları seyreden bir varlığın adı herhâlde?!!
Esasen Kur'ân-ı Kerîm baştan sona bu görüşü iptal için sayısız hükümler serdeder.
Geriye kalan ve adlarına “ehli sünnet” ile “cebriye” denen iki görüşün fikirlerine ise; her fikir, sahibine ve neticesi de kendisine aittir, diyerek değinmeyeceğiz.
Burada biz çeşitli görüşleri tartışmak ya da savunmak için konuları açıklıyor değiliz zira...
Ancak, insanın yapısını, hangi tesirlerin altında nasıl yaşadığını, varlığının ne olduğunu anlattıktan sonra, dinde “Kader” mefhumunun nasıl anlatıldığını, açıklama noktasına geldik.
Bunu da fark etmek MECBURİYETİNDEYİZ!..
Allâh’ın azameti, yüceliği, sonsuz varlığı yanında insanın yeri, iradesi, kudreti ve sahip olduğu şeyler nelerdir?!! Kısaca, “Allâh İsmiyle İşaret Edilen” indînde insan neleri yapacak güce ve iradeye sahiptir?!! Evet, yüz milyarlarca ve yüz milyarlarca Güneş’in birbirlerinden çok büyük uzaklıklarla içinde yüzmekte oldukları kâinatın var edicisi katında, insanın yeri ne?
Buyurun bu konuda bir hadîs-î kudsî:
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu;
Allâh azze ve celle şöyle diyor:
“Ey kullarım! Hepiniz dalâlettesiniz ancak benim hidâyet ettiklerim hariç. Benden isteyiniz ki sizi hidâyete erdireyim.
Hepiniz fakirsiniz, ancak benim zengin ettiğim hariç; benden isteyiniz ki size rızık ihsan edeyim.
Hepiniz günahkârsınız, ancak benim mağfiret verdiklerim müstesnadır; içinizden her kim benim bağışlayıcı olduğumu bilir de benden mağfiret dilerse, aldırış etmeden (günahlarının büyüklüğüne) bağışlarım!..
Sizin evveliniz ve âhiriniz, diriniz ve ölünüz, yaşınız ve kurunuz kullarımdan en takvalısı kalbi gibi olsalar, bu durum benim mülkümde bir sivrisineğin kanadı kadar artış meydana getirmez!..
Sizin evveliniz ve âhiriniz, diriniz ve ölünüz, yaşınız ve kurunuz en şakî kulun kalbi gibi olsalar (yani hepsi inkârda olsalar), bu durum benim mülkümden bir sivrisineğin kanadı kadar eksiltmez!..
Sizin evveliniz ve âhiriniz, diriniz ve ölünüz, yaşınız ve kurunuz bir sahada toplansa ve içlerinden her insan ümitleri yettiği kadar istese, her isteyenin istediklerini veririm ve bu benim mülkümden hiçbir şey eksiltmez.
Öyle ki içinizden biri denize uğrayıp iğneyi suya daldırıp alsa… Kesinlikle bilin ki BEN sınırsız ihsan ediciyim, varlığın sahibiyim, yüceyim.
DİLEDİĞİMİ YAPARIM!..
Bağışım bir sözdür. Azabım bir sözdür.
Bir şeyin olmasını istersem emrederim, “OL” derim; ve o şey olur!..”
Nasıl..? Bir şeyler anlatabiliyor mu, bizim yerimiz, haddimiz, gücümüz, irademiz, kudretimiz hakkında bu hadîs-î kudsî?..
Az evvel anlatmaya çalıştığımız gibi, kâinatta Dünya’dan 1 milyon küsur defa büyük Güneş’in yeri iğne ucuyla gösterilemezken, gururundan, kendine biçtiği pâyeden yanına yaklaşılmayan insanın yeri, acaba daha iyi anlaşılabiliyor mu bu satırlarda?
Evet, bizde “ALLÂH’A RAĞMEN”, bir iş yapabilecek potansiyel mevcut mu?!!
Buyurun, sıra geldi KADER BAHSİNE...
Astroloji bölümünde, insan beyninin aldığı tesirler ile tüm yaşamının programlanmış olduğunu, normal şartlarda bunun değişmesinin de asla mümkün olamayacağını açıklamıştık. Yani bir diğer ifade şekliyle, kişinin kaderinin, beynin ilk teşekkül devresinde kozmik kalemle yazılıp bu yazının kuruduğunu ve artık yeni tesirler ile değişmeyeceğini beyan etmiştik.
İnsanın kaderi... Elinde olan bir şey var mı?.. Kaderi önceden yazılı mı?.. Her şey olup bitmiş mi?.. Bakalım bu konuda Kur'ân-ı Kerîm’in hükmü ne; ve yine Hz. Rasûl-ü Ekrem Muhammed Mustafa (aleyhisselâm) kaderi nasıl tarif etmiş? İman edilmesi zorunlu “Kader” konusunda neler açıklamış?..
* * *
“Allâh dilemedikçe siz dileyemezsiniz!..” (76.İnsan: 30)
* * *
“Hâlbuki sizi de yaptıklarınızı da Allâh yaratmıştır!” (37.Sâffât: 96)
* * *
“Arzda (bedeninizde - dış dünyanızda) ve nefslerinizde (iç dünyanızda) size isâbet eden hiçbir musîbet yoktur ki, bizim onu yaratmamızdan önce, bir kitapta (ilim boyutunda oluşmuş) olmasın! Muhakkak ki bu Allâh üzerine çok kolaydır!”
“(Bunu bildiriyoruz) ki elinizden kaçana üzülmeyesiniz ve size verdiği ile de sevinip şımarmayasınız! Allâh çok övünen kibirli hiçbir kimseyi sevmez!” (57.Hadiyd: 22-23)
* * *
“... Hareket eden hiçbir canlı yoktur ki onun ‘Bi’nasiyesinde (alnında-beyninde var olarak/beyninden) tutmuş olmasın (Fâtır’ın beyni programlaması) (lafında kalanlara göre: Hükmüne boyun eğdirmek)... Muhakkak ki benim Rabbim sırat-ı müstakim üzeredir.” (11.Hûd: 56)
* * *
“De ki: “Herkes yaratılış programı (fıtratı - şâkılesi) doğrultusunda fiiller ortaya koyar! İşte bu yüzden (Fâtır’ınız olan) Rabbiniz yol itibarıyla kimin hakikat yolunda olduğunu en iyi bilendir!” (17.İsra’: 84)
* * *
“... ‘Allâh’ de, sonra bırak onları daldıklarında oynayıp dursunlar!” (6.En’âm: 91)
* * *
“İrade ettiğini (Dilediğini) yapar!” (85.Burûc: 16)
* * *
“Yaptığından soru sorulmaz! Onlar sorgulanır (yaptıklarının sonucu yaşatılır)!” (21.Enbiyâ’: 23)
* * *
“Muhakkak ki biz her şeyi kaderiyle (yazılı - programlanmış) yarattık!” (54.Kamer: 49)
Kur'ân-ı Kerîm’de bu konuda bu meâllerde daha pek çok âyeti kerîmeler olmasına rağmen aklı olana bu kadarı yeter; ahmaklığın ise devası yoktur, diyerek; şimdi de “SAHİHİ MÜSLİM” isimli hadis kitabının “Kader” bahsinde bize nakletmiş olduğu Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem)’in açıklamalarına idraklarımızı yöneltelim…
Ebu’l-Esved ed-Dieliyy şöyle dedi:
İmran ibn Husayn (radıyallâhu anh) bir gün bana şöyle sordu:
- İnsanların yapmakta oldukları ve emek çekip didindikleri şeye ne dersin?.. Kendilerine hüküm olunan ve sebkât etmiş bulunan kaderden, kendilerine gelip geçen bir şey midir?.. Yahut Nebi ve Rasûllerinin getirdiği şeylerden olup da kendilerini karşılayacak ve aleyhlerine delil sâbit oluveren şeylerden midir?..
- Hayır (karşılaşacakları tesadüfi işler değil)!.. Lâkin, geçmişte kendilerine yazılan ve kendilerine gelip çatan bir şeydir!.. dedim.
Bunun üzerine İmran bin Husayn sordu:
- Öyle ise bu insanlara ZULÜM olmuyor mu?..
Bu sözden şiddetle korktum ve şöyle dedim:
- Her şey, Allâh’ın mahlûkudur ve elinin mülküdür!..
“Yaptığından soru sorulmaz! Onlar sorgulanır (yaptıklarının sonucu yaşatılır)!” (21.Enbiyâ’: 23)
- Allâh sana merhamet buyursun!.. Ben sana sorduğum şeylerle ancak senin aklını imtihan etmek istedim.
Müzeyn kabilesinden iki kişi Rasûlullâh’ın yanına geldiler ve şöyle sordular:
- Yâ Rasûlullâh!.. İnsanların bugün yapmakta oldukları ve emek çekip didine geldikleri şeye ne buyurursun?.. Bu üzerlerine hüküm edilen ve önceden yazılan bir kaderden olarak, kendilerine isâbet eden bir şey midir?.. Yahut, Nebi ve Rasûllerinin getirdiği ve üzerlerine hüccet sâbit olan şeylerden olarak, kendilerinin karşılayacakları şeyler içinde midir?..
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:
- Hayır!.. Bu ikinci şekil değil!.. ÜZERLERİNE HÜKÜM OLUNAN VE KENDİLERİNE GELEN BİR ŞEYDİR (kaderdir). Aziyz ve Celiyl olan Allâh’ın kitabında bunun tasdiki şu âyettir:
“Nefse (bilince) ve onu düzenleyene; sonra da ona (bilince) hem fücurunu (Hakk’tan ve Sistemden sapmayı) ve hem de takvasını (korunmasını) ilham edene ki...” (91.Şems: 7-8)
* * *
Câbir (radıyallâhu anh) şöyle dedi:
Surâka ibn Mâlik geldi ve şöyle sordu;
- Yâ Rasûlullâh!.. Bize DİNİMİZİN ASLINI BEYAN ET!.. Bugünkü amel neyin içindedir?.. Bunun bilgisine nispetle, biz sanki şimdi yaratılmış gibiyiz. Bugünün ameli, kalemlerin yazıp da kuruduğu, takdirlerin cereyan ettiği işler içinde midir?.. Yoksa karşılaşacağımız işler içinde midir?
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem):
- Hayır!.. Bugünkü iş, yeniden oluşacak işler içinde değildir!.. Fakat kalemlerin yazıp kuruduğu, takdirlerin cereyan etmiş olduğu işler içindedir!.. buyurdu.
Surâka bu defa sordu:
- Öyle ise amel ne için?..
Züheyr dedi ki: Bundan sonra Ebu Zübeyr anlamadığım bir şey konuştu; ben ne dedi, diye sordum:
- Amel ediniz, çünkü herkese kolaylaştırılmıştır!.. buyurdu.
* * *
Abdullah ibn Mes’ud (radıyallâhu anh) şöyle dedi:
Bize daima doğru söyleyen ve kendisine de doğru bildirilen Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:
- Sizin birinizin ana-baba maddeleri kırk gün anasının karnında toplanır. Sonra o maddeler o kadar zaman içinde katı bir kan pıhtısı hâlini alır. Sonra yine o kadar zaman içerisinde bir çiğnem ete tahavvül eder. (120. günde) ona bir melek gönderilir de bu melek ona ruhu nefheder. Ve melek dört kelime ile yani rızkını, ecelini, amelini, saîd veya şakî olduğunu yazmakla emrolunur.
Kendisinden başka Hak ilâh olmayan Allâh’a yemin ederim ki; sizden biriniz cennet ehlinin ameliyle amel etmekte devam eder. Nihayet kendisi ile cennet arasında bir zira’dan başka mesafe kalmaz!.. Bu sırada yazı o kişinin önüne geçer!.. Bu defa o kişi cehennem ehlinin ameliyle amel etmeye devam eder.
Ve yine sizden biriniz cehennem ehlinin ameliyle amel eder, nihayet kendisiyle cehennem arasında ancak bir zira mesafe kalır. Bu sırada yazı önüne geçer!.. Bu defa da o kimse cennet ehlinin ameliyle amel eder ve cennete girer!
* * *
Enes İbn Mâlik (radıyallâhu anh) şu hadisi Rasûlullâh’a bağladı:
Rasûlullâh şöyle buyurmuştur:
- Şüphesiz Aziyz ve Celiyl olan Allâh, rahime bir melek tevkil etmiştir.
Melek, “Ey Rabbim bir nutfedir; ey Rabbim bir kan pıhtısıdır; ey Rabbim bir çiğnem ettir” der. Allâh bir mahlûk hükmedip yaratmak istediğinde Melek;
“Ey Rabbim erkek midir yahut dişi midir; şakî midir yahut saîd midir; rızkı nedir; eceli nedir?” sorularını sorar. BUNLAR ANASININ KARNINDA İKEN BÖYLECE YAZILIR!..
* * *
Hz. Âli (radıyallâhu anh) şöyle anlattı:
Biz bir defasında Bâki-ül Garkad mezarlığında bir cenazede bulunduk. Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) yanımıza gelip oturdu. Biz de etrafına oturduk. Rasûlullâh’ın beraberinde bir asa vardı. Rasûlullâh başını eğdi ve düşünceli bir hâlde elindeki asa ile yere vurup dürtüştürmeye, çizgiler ve izler meydana getirmeye başladı. Sonra:
- Sizden hiçbir kişi ve yaratılmış hiçbir nefis müstesna olmamak üzere, muhakkak cennetteki ve cehennemdeki yerine Allâh yazmıştır!.. Ve herkesin şakî veya saîd olduğu muhakkak yazılmıştır!.. buyurdu.
Bunun üzerine sahabîlerden bir kimse şöyle sordu:
- Yâ Rasûlullâh, öyle ise bizler ameli terk edip, bu yazımız üzerine kalalım mı?..
Rasûlullâh şöyle buyurdu:
- Saîd olan kimse, saadet ehlinin ameline ulaşacaktır. Şakî olan kimse de, şekavet ehlinin ameline ulaşacaktır. Sizler amel edip çalışın!.. Çünkü herkese kolaylaştırılmıştır!.. Saîd olan saadet ehlinin AMELİNE KOLAYLAŞTIRILIR, şakî olan da şekavet ehlinin AMELİNE KOLAYLAŞTIRILIR.
Sonra Rasûlullâh şu âyetleri okudu:
“Kim verir ve korunursa,El Hüsnâ’yı (en güzelini hakikati olarak) tasdik ederse,böylece ona en kolayı kolaylaştırırız!Ama kim de cimrilik eder ve müstağni olursa (arınmaya, korunmaya ihtiyaç duymazsa);El Hüsnâ’yı (en güzelini hakikati olarak) yalanlarsa;ona en zoru (hakikatten ve Sünnetullâh’tan perdeli yaşamayı) kolaylaştırırız!” (92.Leyl: 5-10)
* * *
İmran İbn Husayn (radıyallâhu anh) şöyle dedi:
Bir kimse tarafından şöyle soruldu;
- Yâ Rasûlullâh, cennet ehli ateş ehlinden (ayırt edilip) bilindi mi?..
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem):
- Evet!..
Yine o Zât tarafından:
- Öyle ise amel edenler niye böyle çalışıp duruyorlar?.. denildi.
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem):
- Herkes niçin yaratıldı ise, onun yolları kendisine kolaylaştırılmıştır!..
* * *
Ebu Hureyre (radıyallâhu anh), Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu, dedi:
- Hakikaten öyle adam vardır ki; uzun zaman cennet ehlinin amelini işler; sonra onun bu yaptıkları, ateş ehlinin ameli ile son bulup, mühürlenir. Keza kişi uzun zaman ateş ehlinin amelini işler; sonra da onun bu ameli cennet ehlinin ameliyle son bulup, mühürlenir!..
Sehl İbn Sâ’d es Saidiyy (radıyallâhu anh) der ki:
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:
- Hakikaten öyle adam vardır ki, insanlara zâhir olan hâlleri ile muhakkak cennet ehli ameli yapar!.. Hâlbuki kendisi ateş ehlindendir!.. Ve yine öyle adam vardır ki, insanlara görünüşte mutlak ateş ehlinin amelini işler, hâlbuki kendisi cennet ehlindendir!..
* * *
Tâvûs şöyle dedi:
Ben Rasûlullâh’ın sahabîlerinden birçok insanlara eriştim. Onlar “HER ŞEY KADER İLEDİR” diyorlardı. Ben Abdullah ibn Ömer (radıyallâhu anh)’dan şöyle işittim;
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) buyurdu ki:
- HER ŞEY KADER İLEDİR!.. HATTA ÂCİZLİK İLE ZEKÂ ve BECERİKLİLİK BİLE!.. YAHUT BECERİKLİLİK ve ZEKÂ İLE ÂCİZLİK BİLE.
* * *
İbn Abbas (radıyallâhu anh) şöyle anlatıyor:
Ebu Hureyre’nin, Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu, diyerek rivayet ettiği şu hadisdekinden daha küçük, günaha benzer hiçbir şey görmedim!..
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:
- Allâh, Âdemoğluna zinadan nasibini takdir etmiştir!.. Hiç şüphesiz Âdemoğlu takdir edilmiş olan bu âkıbete erişecektir!..
İmdî göz zinası bakmak, dil zinası konuşmaktır. Nefis temenni eder ve iştahlanır.
Tenasül uzvu ise, bu organların hepsinin arzularını ya gerçekleştirir, yahut yalanlar. (Buharî-Tecrid: 2132)
* * *
Ubeyy İbn Kâ’b (radıyallâhu anh) şöyle dedi:
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) buyurdu:
- Hızır’ın öldürmüş olduğu çocuk, KÂFİR OLARAK tabiatlandırılmıştır! Eğer yaşasaydı, muhakkak ana ve babasını azgınlık, tecavüz ve kâfirlikle sarıp bürüyecekti!..
* * *
Müminlerin anası Hz. Aişe (radıyallâhu anh) şöyle dedi:
- Bir küçük çocuk vefat etti. Ben, ne mutlu ona, o cennet serçelerinden bir serçe, deyiverdim.
Bunun üzerine Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:
- Sen bilmez misin ki, Allâh cenneti yaratmış, cehennemi de yaratmıştır!.. Sonra şunun için bir ehil yaratmış, bunun için de bir ehil yaratmıştır!..
Müminlerin anası Hz. Aişe şöyle anlattı:
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) ensârdan küçük bir çocuk cenazesine çağrıldı. Ben;
- Saadet ona!.. O cennet serçelerinden bir serçe kuşudur!.. Kötülük işlemedi!.. Kötülük yapacak bir çağa erişemedi!.. dedim.
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) şöyle dedi:
- Şundan başkası mı olacak yâ Aişe!.. Allâh cennet için bir halk yarattı ki; onlar daha babalarının sûlblerinde bulunurlarken, Allâh onları cennet için yaratmıştır!.. Ve keza Allâh, ateş için öyle bir ahali yaratmıştır ki, onlar henüz babalarının sûlblerinde bulunurlarken, Allâh onları ateş için yaratmıştır!..
* * *
Yezîd ibn Hürmüz ile Abdurrahmân el A’râc dediler ki:
Biz Ebu Hureyre’den işittik şöyle dedi;
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:
- Âdem ile Musa (aleyhisselâm) RABLERİ KATINDA birbirlerine karşı delil getirerek tartıştılar. Neticede Âdem, Musa’ya HÜCCETLE galebe etti.
Musa:
- Sen Allâh’ın kendi eliyle yarattığı; kendi Ruh’undan ruh üflediği; meleklerini secde ettirdiği; cennetinde iskân edip oturttuğu; sonra da yapmış olduğun hatadan dolayı insanları arza indirten Âdem misin? diye sordu.
Âdem:
- Sen Allâh’ın Rasûllükle ve kelâmıyla mümtaz kılıp seçtiği; içinde her şeyin beyanı bulunan levhaları verdiği; ve yavaşça konuşucu olarak seni kendisine yaklaştırdığı Musa’sın!.. Benim yaratılmamdan kaç sene önce Allâh’ın Tevrat’ı yazdığını biliyorsun!.. dedi.
Musa:
- 40 yıl önce!.. dedi.
Âdem:
- Peki, Tevrat’ın içinde, “VE ÂDEM, RABBİNE ÂSİ OLDU DA ŞAŞIP KALDI” (20.Tâhâ: 121) âyetini buldun mu?.. diye sordu.
Musa dedi:
- Evet buldum.
Âdem:
- Öyle ise, Allâh’ın beni yaratmasından 40 sene önce, benim yapmamı üzerime takdir ettiği işi yapmamdan dolayı beni azarlayıp, kınıyorsun!.. dedi.
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem):
- Böylece Âdem, Musa’yı hüccet ile mağlup etmiştir.
* * *
Abdullah ibn Amr ibn As (radıyallâhu anh) şöyle dedi:
Ben Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem)’den duydum, şöyle buyurdu:
- Allâh mahlûkatın KADERLERİNİ semâları ve arzı yaratmasından 50 BİN sene EVVEL YAZMIŞTIR!..
Ebu Hureyre (radıyallâhu anh), Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu, dedi:
- Her birinde hayır olmakla beraber, Allâh’a göre kuvvetli mümin, kuvvetsiz müminden daha hayırlı ve sevimlidir. Sana yararlı şeyler üzerinde hırs ile çalış, Allâh’tan yardım iste, acze düşme!
EĞER SANA BİR ŞEY, BİR MUSÎBET GELİP İSÂBET EDERSE, “KEŞKE ben böyle yapmasaydım, böyle olurdu” deme!.. Fakat; “ALLÂH BÖYLE TAKDİR ETMİŞ, O DİLEDİĞİNİ YAPAR!..” de!
Zira bu “KEŞKE (...seydim)” kelimesi şeytanın amelini açar!..
* * *
Bu bölümde de “SÜNEN-İ TIRMIZΔ isimli hadis kitabından gene “Kader” konusundaki bir kısım hadîs-î şerîfleri naklediyoruz…
Abdullah bin Ömer (radıyallâhu anh)’dan rivayet edilmiştir:
Ömer (radıyallâhu anh):
- Yâ Rasûlullâh! Yapmakta olduğumuz işin, yeni oluşan bir iş veya bir başlangıç mı olduğu; yoksa önceden tamamlanan bir işte mi çalıştığımız kanaatindesin?..
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:
- Ey Hattaboğlu, önceden tamamlanan bir işte!.. Herkes kolaylıkla başaracaktır!.. Ne var ki saadet ehlinden olan saadet için çalışacak; şekavet ehlinden olan da şekavet için çalışacaktır!
* * *
Selman (radıyallâhu anh)’dan rivayet olunmuştur:
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:
- Kazayı ancak dua önler; ve ömrü yalnız iyilik artırır!..
* * *
Ebu Hizâme (radıyallâhu anh)’dan rivayet edilmiştir:
Bir adam Rasûlullâh’a gelerek sordu:
- Yaptırdığımız afsun (okunma)ların, tedavide kullandığımız ilaçların ve tuttuğumuz perhizlerin, Allâh’ın kaderinden herhangi bir şeyi önleyeceği görüşünde misin?..
- ONLAR DA ALLÂH’IN KADERİNDENDİR!..
- Âdemoğlu, yanıbaşında 99 ölüm olduğu hâlde sûretlenmiştir!.. Şayet bu ölüm tehlikelerini atlatır ise, ihtiyarlığa düşer ve neticede ölür!..
* * *
Hz. Âli (radıyallâhu anh)’dan rivayet olmuştur:
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:
- Kul dört esasa iman etmedikçe mümin olamaz!.. Allâh’tan başka ilâh olmadığına, benim Rasûlü olup Hak ile gönderdiğine, ölüme ve öldükten sonra yaşamaya ve kadere iman edecek.
* * *
Câbir bin Abdullah (radıyallâhu anh)’dan rivayet edilmiştir:
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:
- Bir kul, hayrı ve şerri ile kadere iman etmedikçe; kendisine isâbet edenin ondan şaşmasına; kendisine isâbet etmeyenin de ona isâbet etmesine kesinlikle imkân olmadığını bilmedikçe; mümin olmaz!..
* * *
Abdullah bin Amr (radıyallâhu anh)’dan rivayet edilmiştir:
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) elinde iki kitap (tutuyormuşcasına) üzerimize çıkageldi ve:
- Bu kitabın ne olduğunu biliyor musunuz?.. buyurdu.
- Hayır yâ Rasûlullâh, ancak bize bildirirsen... dedik.
Bunun üzerine sağ elindeki kitap için;
- Bu, Âlemlerin Rabbi’nden bir kitaptır!.. Cennete gireceklerin adları, baba ve kabilelerinin isimleri, bu kitapta mevcuttur!.. Orada son kişilerine kadar icmâlen yazılmıştır ki, artık onlar kesinlikle arttırılmayacak ve eksiltilmeyecektir!..
Sonra sol elindeki kitap için de;
- Bu da Âlemlerin Rabbi’nden bir kitaptır. Cehenneme gireceklerin adları, baba ve kabilelerinin isimleri bu kitapta mevcuttur. Orada son kişilerine kadar icmâlen yazılmıştır. Artık onlar asla arttırılmayacak ve eksiltilmeyecektir!..
- Yâ Rasûlullâh, durum önceden tamamlanmış ise; o hâlde amel neye yarar?..
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:
- Doğru olun ve mutedil davranın. Çünkü cennete girecek kişi, her ne amel işlemiş olursa olsun, onun ameli cennet ehlinin ameli ile son bulacaktır!.. Cehenneme girecek kişi de, ne amel işlemiş olursa olsun cehennem ehlinin ameli ile ameline son verecektir!.. Rabbimiz KULLARIN KADERİNİ TAYİN ETMİŞTİR!.. Bir bölük cehennemdedir!..
* * *
İbn-i Mes’ûd (radıyallâhu anh)’dan:
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) bize hutbe irâd ederek:
- Hiçbir şey, hiçbir şeye hastalığını bulaştıramaz!..
Bunun üzerine bir Arabî sordu:
- Yâ Rasûlullâh, haşefesi uyuzlu erkek deveyi ağıla alıyoruz ve sonra bütün develeri uyuz yapıyor!..
Rasûlullâh şöyle buyurdu:
- O hâlde birinci deveyi uyuz yapan kimdir?.. Advâ ve sefer yoktur!.. ALLÂH HER NEFSİ YARATMIŞ ONUN HAYATINI, RIZKINI, KARŞILAŞACAKLARINI TAKDİR ETMİŞTİR!
* * *
Buharî’den; Ebu Hureyre (radıyallâhu anh)’dan:
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:
- Hiçbir kişiyi, onun güzel işi ve ibadeti cennete koyamaz!..
Bunun üzerine ashabı sordu:
- Seni de mi koymaz yâ Rasûlullâh?..
Rasûl-ü Ekrem şöyle cevap verdi:
- Evet, beni de!.. Allâh’ın fazlı ve rahmeti beni kuşattığı için cennete girerim. Bu sebeple ashabım, iş ve ibadetinizde ifrat ve tefritten sakının. Doğru yoldan gidip Allâh’a yaklaşınız. Sakın hiçbiriniz ölümü temenni etmesin!..
Çünkü o, hayır sahibi ise, hayrını arttırması umulur; günahkâr ise tövbe ederek ölmesi beklenebilir. (Tecrid-1918)
* * *
Abdullah bir Amr (radıyallâhu anh)’dan rivayet olunmuştur:
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:
- Muhakkak yüce Allâh yarattıklarını bir karanlık içinde yarattı. Sonra onlara nûrundan saçtı!.. Bu nûrdan nasibini alan kimse hidâyete erdi!.. Nasibini alamayan da dalâlete saptı!.. Bunun için ALLÂH’IN İLMİNE GÖRE KALEM KURUDU!.. (Tırmızî-2780)
* * *
Zeyd bin Sâbit (radıyallâhu anh) şöyle dedi:
Ben Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem)’den duydum, şöyle buyurdu:
- Eğer Allâh, sahibi olduğu göklerin halkını ve yerin halkını azaplandırsa idi, onlara zulmetmeden azap vermiş olurdu!..
Eğer, onlara merhamet etse idi, Allâh’ın rahmeti onlar için, kendileri için işledikleri amellerinin karşılığından daha hayırlı olurdu.
Ve eğer senin, Uhud Dağı kadar altının olup, hepsini Allâh yolunda harcamış olsaydın; sen, kaderin hepsine inanmadıkça ve SENİN BAŞINA GELMİŞ OLAN ŞEYLERİN GELMEMESİNİN MÜMKÜN OLMADIĞINI ve başına gelmemiş olan şeylerin de gelmesine imkân olmadığını bilmedikçe, kabul olmazdı. Keza anlatılan bu inançtan başka bir akîde üzerine ölürsen şüphesiz cehenneme gireceğini kesin olarak bilmedikçe, senden kabul edilmezdi. (İbn-i Mâceh, Mukaddime)
* * *
Surâka İbn Mâlik (radıyallâhu anh)’dan rivayet edildiğine göre, kendisi şöyle demiştir:
Ben Rasûl-ü Ekrem (sallâllâhu aleyhi vesellem)’e dedim ki:
- Yâ Rasûlullâh!.. AMEL, kaderleri çizen kalemin yazdığı mukadderatın cümlesinde mi ki, artık kalem onun işini tamamlamış ve kurumuştur?.. Yoksa AMEL (için geçmişte bir kader söz konusu olmayıp) istikbalde takınacağı tavra göre mi?..
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) buyurdu:
- FİİLİN, kader ile tespit edilmiş olan mukadderattan olup, kalemin yazıp kuruduğu hususlar içindedir!.. Herkes ne için yaratıldı ise ona müyesser kılınır!.. (İbn-i Mâceh, Mukaddime)
* * *
Esasen basîret sahibi için Tevhid sırrı ile kader sırrı aynı şeydir!.. Bu sır aslında gerçeği görmek isteyenler için hiç de sır değildir!.. Daha doğrusu, bu gerçeği görmek kolaylaştırılmış olanlar için, hiç de güç değildir!..
Evet, mesele o gerçeğe ehil olarak yaratılmışlar için son derece basittir!..
Şöyle ki...
Allâh, kendisinde mevcut olan sayısız ve sonsuz mânâları aşikâre çıkartmayı irade etmiştir.
İlim vasfı dolayısıyla, hangi mânâların aşikâre çıkmasını murat etmiş ise, ilminin gereğini “Kudret” sıfatıyla gerçekleştirmiştir.
Esasen her şey, ilim mertebesinde olup bitmiştir!..
Daha sonra ise, ilim mertebesinde olup bitenler, kuvveden fiile dönüşmeye başlamıştır. Varlıkta asıl olanlar ilâhî sıfatların ve isimlerin mânâlarıdır.
Bu mânâların sayısız bileşimlerinden ise, gene sayısız isimlerle anılan oluşumlar meydana gelmiştir. Ancak bu meydana gelen oluşumlar dahi gene kendi varlığı ile kaîm olan şeylerdir.
Şu hususu çok iyi kavrayalım:
Bir deri parçasını başına şapka yapmakla, ayağına ayakkabı yapmanın senin yönünden nasıl bir farkı yoksa; ayağın tabanı nasıl, beni niye göz yapmadın diyemiyor ise; var edilen varlıkların da, gerçekte, beni niye şöyle yapmadın demeye hakları yoktur!.. Velev ki deseler..? Vücudunuzdaki bir hücrenin içindeki virüsün tümüyle isyan, ya da sizi tasdik içinde olması, sizde ne uyandırır ki?..
Evet, “kaderin” orijini itibarıyla; her şeyin, TEK varlık sahibinin ilim, irade ve kudreti ile oluştuğunu anlattığını belki bu yolla anlayabiliriz.
Zaten İslâm’ın tasavvuf adı altında yaşatılan “Vahdet” anlayışı dahi; her şeyin, aslında “birçok varlık” olmayıp; tek varlıktaki sayısız mânâların aşikâre çıkışından başka bir şey olmadığını anlatmaktadır ki, bu da aynı şeye işarettir!
“Kader”le İlgili Sorular
Soru 1
- Mâdemki benim kaderim önceden yazılmış, olacak olan olacak, olmayacak olan da olmayacak, öyle ise ben de hiçbir şeyle uğraşmam, boş otururum!!?
Cevap 1
- Şayet boş oturmak için var edilmiş isen, ancak o takdirde bu dediğini gerçekleştirebilirsin. Aksi takdirde, ne iş için yaratılmış isen, o iş sana kolay gelecek ve mutlaka o işi yapmaya devam edeceksin!..
Soru 2
- Allâh benim cehenneme gitmemi takdir etmiş ve cehennemliklerin işini bana kolaylaştırmış ise, bunda benim suçum ne?..
Cevap 2
- Mülk sahibi mülkünde dilediği gibi tasarruf eder!.. Sen nasıl mülkün saydığın şeyde dilediğini yapmak istiyor ve bundan engellenirsen, benim hürriyetim nerede diye isyana başlıyorsan; Allâh da kâinatın mutlak meydana getiricisi olarak mülkünde dilediği gibi tasarruf etmektedir. Hiçbir kayıt ve şarta bağlı olmaksızın!..
Soru 3
- Peki Allâh bana cebren bu işi yaptırmıyor mu?!!
Cevap 3a
- Cebbâr olan Allâh dilediğini yapar ve bundan dolayı da kendisine sual sorulmaz!
Cevap 3b
- Esasen Allâh sana yaptırıyor diye bir şey söz konusu değildir. Çünkü gerçekte “sen” diye bir varlık yok ki!.. “Sen” ancak bir isimden ibaretsin!.. “Sen” ancak beş duyunun hayal âleminde oluşturduğu bir varlıksın!.. “Sen” var kabul edilen bir izafî birimsin!.. Şayet sana hücre boyutunda baksak, sayısız hücrelerden ibaret bir kütlesin!.. Işık boyutunda baksak, renk renk ışıksın!.. Beyin yapın ve programın itibarıyla seyretsek, belli bir görevi ortaya koymak için çeşitli özelliklerle programlanmış bir kozmik robotsun!.. Ama ne var ki bütün bunlarla beraber, özün itibarıyla kâinatın herhangi bir yerinde mevcut olan tüm özelliklere de sahipsin!..
Soru 4
- Benim kendi varlığım olmadığına, varlığımın O’ndan başka, ayrı bir varlık olmadığına göre, cehennem niye olsun ve ben niye yanayım?..
Cevap 4
- Şu anda da aynısın ve gerek maddi ve gerekse manevî sayısız yanışlar içersindesin. Öyle ise şu anda nasıl maddi ya da manevî yanışlar söz konusu ise, ölüm ötesi yaşamda da aynı şekilde yanışlar söz konusudur!..
Soru 5
- Ben de, mâdemki kaderim yazılmış, ibadet etmiyorum!.. Nasıl olsa, cennetlik isem cennete gideceğim, cehennemlik isem cehenneme gideceğim.
Cevap 5
- Allâh, cennet için yarattığına cennetliğin amelini nasip eder, cehennem için yarattığına da cehennemliklerin amelini. Sen hangisi için isen onun ameli sana kolay gelir!.. Zaten senden ne tür amel çıkıyorsa, sen, o senden çıkan amelin neticesine ulaşacaksın!..
Soru 6
- Dua, kazayı defeder!.. Bu kaderin değişmesi değil midir?..
Cevap 6
- Kazayı defedecek dua dahi takdirdendir!..
Soru 7
- Peki irade-i cüz’üm yok mu benim?...
Cevap 7a
- Ne Kur’ân-ı Kerîm’de ne de bildiğimiz kadarıyla hadîs-î şerîflerde irade-i cüz diye bir tâbir geçmez!
Cevap 7b
- Varlığın tümüyle O’ndan oluşu itibarıyla, her zerrede kendi boyutlarında O’nun iradesi mevcuttur ve o mutlak irade sahibidir. Senin basîretini örten perdeyi kaldırmayı dilerse, görürsün ki sana ait olduğunu sandığın her şey O’na aittir!.. “Mutlak irade”nin senden çıkışı hâlinde aldığı isimden başka bir şey değildir “cüz’i irade”. Gerçekte, “cüz’i varlık” yoktur ki; “cüz’i irade” olsun!.. Evren tek bir varlıktır...
Soru 8
- Öyle ise bendeki tüm eksiklik, kusur ve yanlışlar da O’na aittir!..
Cevap 8
- Saydığın vasıflandırmalar, var sandığın varlığa nispetle kabul edilmiş “izafî” vasıflandırmalardır. Gerçekte ne senin var sandığın varlıkların O’ndan ayrı birer varlıkları vardır; ne de eksik, noksan, kusurlu olan bir şey!..
Soru 9
- Varlıktaki birtakım süflî şeylere de “O” mu diyeceğiz?
Cevap 9
- Süflî şeyleri gören göz sahibi için, süflî şeyler “O” değildir!.. Basîret sahibine göre ise zaten böyle şeyler söz konusu değildir. Zira onların beyni gözlerine tâbi değil; gözleri beyinlerine tâbidir. Gördükleri kadar düşünmek derekesinden, düşünebildikleri kadar görmek mertebesine yükselmiş ve sonunda da varlıkların olmayışını idrak derecesine ulaşmışlardır.
Soru 10
- Dediklerinin büyük bir kısmını anlayamıyorum. İçimden reddetmek de gelmiyor, öyle ise ne yapayım?..
Cevap 10
- İlim öğren!.. İlmin yaşı yoktur!.. İlmi araştır ve nerede, kimden olursa olsun, gerçeğin ilminin tâlibi ol!.. Kıyamet gelmedikçe ilim yeryüzünden kalkmış olmayacaktır. İlmi daima kaynağından araştır. Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem)’in buyurduklarını bir yandan yap, diğer yandan da ilim gözüyle hikmetlerini araştır. Zira Allâh, bir kimsenin hayrını dilemiş ise, onu dinde anlayışlı kılar!.. Daima hikmet peşinde ol! Dedikodu ile saatlerini harcama!
Soru 11
- Bu dediklerine kafam çalışmıyor?
Cevap 11
- Öyle ise sadece Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem)’in dediklerini tatbik etmeye çalış; başkalarına da ayakbağı olmamaya gayret et!..
Soru 12
- Kaderimde varsa ilme çalışmak, çalışırım. Ama, kaderimde varsa o ilme ermek, zaten çalışmasam da bana gelir!!?
Cevap 12
- Her şey bir sebeple halkolmuştur. O şeye erişeceksen, önce sana onun sebebine tutunmayı nasip eder ve sonra da o şeyi nasip eder!.. Yok zaten kaderinde o şeye ulaşmanı yazmamış ise, bu takdirde o şeyin sebeplerine yapışmak sana güç gelir, çalışmazsın ve neticede de o şeyden mahrum kalırsın.
Soru 13
- Peki bir kısım âyet ve hadislerde kişinin yaptıklarının karşılığını alacağını anlatıyor. Yapmazsan alamazsın, diyor; bu kişinin elinde bir şeyler olduğunu göstermez mi?..
Cevap 13
- Kişi kendisinden çıkan fiillerin neticesine erecektir. Müspet ya da menfi!.. Ama kendisinden çıkanlar da Tek ve Mutlak varlığın takdir ettikleridir, bu da başka bir gerçek!..
Soru 14
- Ben ne yaparsam, onun neticesine erecek miyim?..
Cevap 14
- Hakkında ne takdir edilmiş ise, o neticeye ulaşacak fiilleri ortaya koyacak ve ona ulaşacaksın!..
Evet, burada bazı soruların cevaplarını vermeye çalıştık. Şayet daha başka sorularınız olursa; onları da, çevrenizde bildiğiniz ya da araştırıp bulacağınız dini bilen değerli bir kişiden öğrenebilirsiniz.
Kaynak : İnsan ve Sırları - Ahmed Hulusi