Message
Sen, eğer Mutlak “Tek” varlığın bir kısım özelliklerine ayna olmak üzere var edilmiş bir birim isen; aynanda, O Mutlak varlık, kendindeki hangi özellikleriyle seyretmeyi dilemiş ise, buna uygun bir programı, senin için meydana getirmiştir!..
Bu programın gereği olarak sen, seni bireysellikten, bedensellikten, kendini beden olarak kabul etmene dönük hâllerden kurtarıcı olaylar dizisi içine düşersin... Çünkü senin için böyle bir program murat edilmiştir!..
Bu programının gereği olarak, bedenin istek ve arzularına cevap vermeyen bir yaşam içine girersin.
Gün be gün yaşadığın olaylar içinde maddeden ve birimsellikten uzaklaşmaya, soğumaya, nefret etmeye başlarsın. Bu durum da seni şuursal boyuta çeker. Veya halk deyimiyle senin, Allâh’a yönelmene yol açar. Madde senin için bir değer ifade etmemeye başlar!..
Bunun, birimdeki algılanış şekli şudur...
“Artık, benim için dünya, madde, para pul, evlat, ana baba hiçbir şey ifade etmiyor” demeye başlarsın...
Böylece seni birimselliğe çeken şeyler, senden alınır; bilinç boyutuna doğru bir yönelim başlar. Bu yöneliş, yapılan ibadetlerle gittikçe güç kazanır. Zikir, oruç, gece namazları vs. gibi...
Eğer senin için tam bir ayna olma hâli takdir edilmişse; öyle bir noktaya gelinir ki, bir anda sende bir bilinç sıçraması olur.
Ben, bilinç sıçraması tanımlamasını kullanıyorum... Veya başka bir ifadeyle, eskilerin dediği gibi, perde kalkar!.. Bu defa sen, bilinç olarak, bir üst boyutta kendini bulursun!..
Üst boyut; Akl-ı Küll boyutudur. Terkipsel şuur boyutu; Akl-ı cüz’dür.
Terkipsel boyutun üstündeki boyutun bilinci ise Akl-ı Küll boyutudur... Yani, bugünkü tâbirle Kozmik şuur boyutu diyelim...
Hazır sırası gelmişken “CÜZ” ve “KÜLL” tâbirlerinin de gerçeğini açıklayalım...
“İrade-i KÜLL” ya da “Akl-ı KÜLL” ve de “İrade-i Cüz”, “Akl-ı Cüz” tâbirleri kullanılır. Bunun anlamı şudur...
Hatırlayınız ki Varlık gerçekte TEK’tir!.. Kesret yani çokluk algılaması, vehmîdir yani birime takdir edilmiş programın oluşturduğu varsayımdır!..
Durum böyle olunca, ana sistemdeki irade ve şuur, yani bilinç “KÜLL” diye tanımlanırken; sistemin oluşturduğu programın meydana getirdiği birimden, ortaya çıkan akıl ve iradeye de “CÜZ” adı verilmiştir!..
Kişideki “irade” mahiyet olarak orijinin aynı; potansiyel olarak farklıdır!..
“MÜRİYD” ismiyle işaret edilen Allâh’ın “İRADE” sıfatının “küll” ve “cüz”deki mahiyeti aynıdır!.. Buna karşın, kişinin fıtratının oluşturduğu program dolayısıyla irade potansiyeli elbette ki son derece farklıdır.
“ALİYM” ismiyle işaret edilen Allâh’ın “İLİM” sıfatının, kesret âleminde terkiple açığa çıkışının adı “AKIL”dır. Sistemin aklının adı “Akl-ı KÜLL”dür!.. Birimde terkipsel özellikler altında açığa çıkışında ise “Akl-ı CÜZ” adını alır.
İşte bilinç sıçraması ile kendini “Akl-ı Küll” mertebesindeki kavrayış kapasitesi içinde bulursan bir üst boyutta, senin tüm değer yargıların, varlığa, yaşama, mevcudata bakış açın değişir!.. İşte buna, eskiler; “Velâyet” mertebesi, “Allâh’a yakîn” mertebesi demişlerdir.
Elbette her nesnenin değeri, zıddı ile ortaya çıkar.
Buna karşın sen, Allâh’tan bîhaberlik durumunu yaşamak amacıyla yaratılmışsan; bu defa sende bedene dönük istek ve arzular ağır basar!.. Yeme-içme, giyme, para, seks, çevre vs. gibi Dünya’ya ve maddeye dönük bir yaşam arzulamaya; bütün bunları giderek daha çok istemeye başlarsın...
Bedene dönük çıkarlar için yaşamaya, konuşmaya ve koşuşturmaya başlarsın. Bu durum da, her geçen gün senin beden batağında daha fazla batmana yol açar.
Bu arada sende, bedenin bu istek ve arzularının karşılanması süresince, “hayır”larla, güzel şeylerle karşılaştığını sanırsın ki, onlar senin için gerçekte, “şerr”dir!..
Buna mukabil, seni maddeden soğutucu veya uzaklaştırıcı herhangi bir olayla karşılaştığın zaman ise sana zarar geldiğini düşünür, onun senin için şerr olduğunu düşünürsün... Hâlbuki o, senin için hayırdır, sen bunu bilemezsin...
Şimdi burada önemli olan şu noktayı iyi düşünmek lazım...
Ben ne için varım?.. Benim aslım ve hakikatim nedir?.. Ben neyi yaşamak zorundayım?..
Bu suallerin cevabını kapsamlı bir biçimde düşünmeye başlarsan işte o zaman senin için birçok şeyler açıklık kazanmaya, sana kolaylaşmaya başlar...
Ama bu da ancak, eğer senin için o yakınlık mertebesi, derecesi takdir edilmiş ise kolay olur. Aksi takdirde, kolaylaşması mümkün değildir... Yani, seni Allâh kendisi için seçmişse;
“Allâhu yectebiy ileyhi men yeşau”
“Allâh dilediğini kendine seçer...” (42.Şûrâ:13)
Âyetinde olduğu gibi, seni bilinç boyutuna yöneltir...
Şuur boyutuna yönelme; “Tek”liğe, yani Allâh’ın Vahdâniyetine yönelmedir.
Bu yönelmenin neticesinde sen maddeye ve bedene dönük istek ve arzularından arınır, hakikatin gereği ne ise onu yaşamak için birtakım çalışmalar içine girersin.
İşte bu çalışmaların içine girdikten belli bir süre sonra, bu konunun ilminin de yardımıyla, kendi varlığının gerçekte var olmadığını; tüm varlığın O’nun varlığı olduğunu; her şeyin, O’nun kendi varlığından meydana getirdiği sûretler, mânâ terkipleri olduğunu fark edersin!
Bunu fark ettikten sonra da, biraz evvel bahsettiğim ayak kaymaları noktalarına gelirsin.
Yani ilham yollu “TEK”liği kavrayışın sonucunda karşına çıkacak olan girdaplara...
Burayı çok iyi anlamak zorundayız!..
Kaynak : Kendini Tanı - Ahmed Hulusi