Message
Varlıkta, kendisinin dışında hiçbir şeyin var olmaması hasebiyle, o tavsifi yapan ve o vasıfla da vasıflanan kendisidir!..
O vasfı meydana getiren, Kendisi’dir; Kendisinden’dir!.. Fakat, Zâtı itibarıyla da o tavsifin de kaydı altına girmekten münezzehdir!..
Bu varlığın varoluş sebebini şu hadîs-î kudsî’nin mânâ derinliklerinde bulabiliriz...
“Ben gizli bir hazine idim, bilinmekliğimi istedim Âlem’i, bilmekliğimi istedim Âdem’i meydana getirdim...”
Kendindeki sayısız özellik ve mânâları seyretmeyi dilemiş -buradaki seyretmeyi dilemesi tâbiri, mecazî bir anlatımdır- bunun gereği olarak, kendindeki mânâları kendi varlık boyutuna göre “AN” içinde seyretmiştir!.. İşte bu seyredişin adı, tasavvuf diliyle “Tecelli-i Vâhid”dir!..
Yüksek mertebeli zevâtı kirâm, bu konuda;
“Allâh bir kere tecelli etmiştir ve bu tecellinin ikincisi de olmamıştır.”
Diyerek, bu noktaya işaret ederler...
Yani, O yüce Zât’ın “kendinden kendine olan nazarı”, bütün bu bilebildiğimiz, düşünebildiğimiz, hayal edebildiğimiz; ve tüm varlığın düşünebildiği, hayal edebildiği her şeyi meydana getirmiş; kendi varlığı ile meydana getirmiş; kendinden meydana getirmiştir. Fakat kendine, “vücud”una nispetle de “YOK” hükmündedir!..
Şimdi, bu seyrin detaylarına giriyoruz...
Yani kesret dediğimiz, çokluktan doğan sayısız varlıkların oluşu noktasına geliyoruz.
Kendindeki sayısız mânâları seyretmesi demek, bir anlatım ile şudur...
Kendindeki sayısız mânâları ortaya koyma gayesiyle, o mânâlara uygun, o mânâların ortaya çıkışına elverir sûretleri meydana getirmiş; gerçekçi bir ifade gerekirse, o sûretlere bürünmüştür!..
Kendi varlığındaki hangi özelliği veya mânâyı ortaya koymayı diliyorsa, o mânâya uygun sûrete bürünmüştür!..
Burada dikkat edilmesi gerekli nokta şudur ki; o sûretin, o mânânın gerektirdiği özelliklerle o sûreti oluşturmuş; o sûretin şartları içinde, o sûretten gerekeni ortaya çıkartmıştır.
Eğer, o sûretin şartları içinde gerekeni ortaya koymasaydı, ÖTEDE bir TANRI kavramı ve bunun sonuçları ortaya çıkardı ki, bunun neticesinde de varlıkta düzen diye bir şey olmaz; kaos olurdu!..
“O”, hangi özellik veya mânânın ortaya çıkmasını dilemişse, o mânâya uygun sûrete bürünmüş ve o sûretin şartları içinde gerekenleri ortaya koymuştur!..
İşte buna işaret edilen bir âyet...
“Kul küllün ya’melu alâ şâkiletihi”
“De ki: ‘Herkes yaratılış programı (fıtratı - şâkılesi) doğrultusunda fiiller ortaya koyar!’..” (17.İsra’: 84)
Yani hangi özellik veya mânânın ortaya çıkması dilenmişse, onun ortaya çıkışı doğrultusunda bir program oluşturulmuş; o program doğrultusunda meydana gelen yapıdan da murat edilen fiiller ortaya çıkmıştır.
İşte bu sebepledir ki, hepsi de kendi programları doğrultusunda fiiller ortaya koyarlar, açıklamasını yapar âyet!..
Eğer bu noktayı kavrayabilirsek, bu kavrayış bize, en azından şunu getirmek zorundadır...
Kimi, neyi, nasıl ve ne şekilde, nerede ne biçimde görürsek görelim; O Yüce Zât’ın, kendindeki bir özellik veya dilediği bir mânâyı, o sûret biçiminde ortaya koymak istediğini müşahede ederek; oradaki fiilin, varoluş gayesine uygun bir şekilde ortaya çıktığını fark etmemiz gerekir.
Nitekim, Yunus Emre de,
“Yaradılmışı hoş görürüm;
Yaradan’dan ötürü!..”
Mısrası ile bu noktaya işaret etmiştir.
Yaratılmışı hoş görürüm... Yani, meydana gelmiş o sûreti hoş görürüm... Niye?..
Çünkü o sûreti meydana getiren, orada o mânâyı ortaya koymak için, o sûrete bürünmüştür!..
İşte bu sebepten: “Ben yaratılmışı hoş görürüm” diyor, Yunus Emre... Bu noktaya vukufu dolayısıyla...
Şimdi, bu boyuttan, yani bu tepe noktadan, varlığa baktığımız zaman; her bir birimde hangi mânâyı izhar etmek istiyorsa, o mânâ ve özelliklere haiz, bize göre sonsuz sayıda varlıkla karşı karşıya kalırız.
Elbette ki bu yaratışta, Allâh’ın isimleri diye bildiğimiz Esmâ ül Hüsnâ, varlıkta terkipler şeklinde zuhur eder.
Yani, varlıkta tek başına olarak “Rahıym” isminin mânâsı veya “Kahhâr” isminin mânâsı veya “Latiyf” isminin mânâsı aşikâr olmaz!..
Âlemlerde, tüm boyutlarda ve katmanlarda ortaya çıkan tüm sûretler, beş isimden, on isimden veya yirmi isimden oluşan terkipler hâlinde ortaya çıkar!..
İşte bu terkipler, birimsel varlıkları meydana getirir. İnsan, melek, cin... Bunların hepsi de bu Allâh isimlerinin, bileşimler hâlinde ortaya çıkışıyla var olan varlıklardır.
Bütün varlıklar, varoluş gayelerine uygun mânâlar ortaya koyar, dedik...
Kaynak : Kendini Tanı - Ahmed Hulusi