Message
Dopamin sistemine bağlanan kokain ve akrabaları, beyne bundan daha iyisinin olamayacağını söyleyerek, ödül sisteminin yönetimini ele geçirir ve bu kadim devreler böylece kaçırılmış olur.
Kokain molekülleri, Phineas Gage’in beynini delip geçen demir çubuktan yüz milyonlarca kez küçük olmakla birlikte, alınacak ders aynıdır. Kim olduğumuz, nörobiyolojimiz üzerindeki toplam etkiye bağlıdır.
Dopamin sistemi, verilebilecek yüzlerce örnekten yalnızca biridir üstelik. Düzinelerce başka sinirsel ileticinin (örneğin; serotonin) mutlak düzeyleri kendinizi nasıl biri olarak gördüğünüz konusunda kritik önem taşır. Eğer klinik depresyondan muzdaripseniz, size reçete edilen ilaç, büyük olasılıkla seçici serotonin geri-alım baskılayıcısı (selective serotonin reuptake inhibitor – SSRI) olarak bilinen ilaç grubunun bir üyesi olacaktır: fluoksetin, sertralin, paroksetin ya da sitalopram. Bu ilaçların etkilerini nasıl gösterdiğine dair bilmeniz gereken her şey “geri-alım baskılayıcısı” sözcüklerinde gizlidir. Normalde, “taşıyıcı” (transporter) olarak adlandırılan kanallar, nöronlar arası boşlukta bulunan fazla serotonini geri toplar; bu kanalların baskılanması, beyindeki serotonin düzeyinin artmasına neden olur. Artmış serotonin konsanstrasyonu ise biliş (cognition) ve duygular üzerinde doğrudan etki gösterir. Bu ilaçları alanlar, öncesinde yatağın kenarına oturmuş ağlarken, şimdi ayağa kalkmış, duşunu almış, işini geri kazanmış ve yaşamındaki insanlarla yeniden sağlıklı ilişkiler kurmuş olarak bulabilirler kendilerini. Ve bunların hepsi de sinirsel iletici sistemleri üzerinde yapılan belli belirsiz bir ince ayar sayesindedir.
Bilişsel durumunuzu etkileyen, yalnızca sinirsel ileticiler değildir. Aynı şey kanda dolaşıp, uğradığı her noktada ortalığı karıştıran küçücük moleküller olan hormonlar için de geçerlidir. Eğer bir dişi sıçana östrojen verirseniz anında eş aramaya başlar; erkek fareye verilen testosteron ise onda saldırganlığa neden olur. Bir önceki bölümde, aldığı fazla miktarda testosteron sonucu geçirdiği hormonal öfke krizi sırasında karısıyla çocuğunu öldüren güreşçi Chris Benoit’in öyküsünü öğrendik. 4.Bölüm’de ise vazopresin hormonunun sadakatle ilişkili olduğunu gördük. Bir başka örnek olarak da, normal adet döngülerine eşlik eden hormonal değişimleri ele alalım. Geçenlerde, adet döngüsünün etkisiyle ruh hali diplere vurmuş bir arkadaşım, yorgun bir gülümsemeyle bana şöyle dedi: “Biliyorsun, her ayın birkaç günü boyunca ben, ben değilim.” Kendisi de bir nörobilimci olan bu arkadaşım, sonra bir an durdu, düşündü ve devam etti: “Ya da belki ben gerçekte buyum ve ayın geri kalan yirmi yedi gününde de başka biriyim.” İkimiz de güldük.
Biyolojik çorbamızda müdahale edemediğimiz dalgalanmalar nedeniyle kendimizi kimi günler diğer günlere göre daha sinirli, esprili, hoşsohbet, sakin, enerji dolu ya da akıllı bulabiliyoruz. İç yaşamımız ve dış davranışlarımız, ne doğrudan bir tanışıklığımız ne de doğrudan bir erişimimiz olan biyolojik kokteyllerce yönlendiriliyor.
Kaynak : Incognito - Beynin Gizli Hayatı - David Eagleman