Message
Kaslarımız, kemiklerimiz ve akciğerlerimiz gibi vücudun diğer organlarına baktığımızda, hemen fark edilebilecek bir uyum ve amacın varlığı görülür. Ancak beynin yapısı karmakarışık gelebilir. Hatta, beynin haritasını çıkarmak sıklıkla “budalalar için haritacılık” olarak görülürdü.
Bu rastgele gibi gözüken yapıya anlam kazandırmak için, 1967’de Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü’nde (National Institute of Mental Health) Dr.Paul MacLean, Charles Darwin’in evrim kuramını beyine uyguladı. MacLean, beyni üç bölüme ayırdı (o zamandan bu yana yapılan çalışmalar bu model üzerinde bir takım ufak değişikliklerin varlığını gösterdi, fakat biz hala beynin yapısını kapsamlı olarak tanımlamada bu modeli kullanıyoruz). Öncelikle, beyin sapı, beyincik ve bazal ganglionları içeren beynimizin merkezinin ve arka bölümünün, sürüngenlerin beyinleriyle neredeyse birebir olduğunu fark etti. “Sürüngen beyni” olarak bilinen ve denge, solunum, sindirim, kalp atımı, kan basıncı gibi temel hayvansal işlevlerin idare edildiği bu bölge, beynimizin en eski yapısıdır. Bu bölge ayrıca savaşma, avlanma, çiftleşme ve bölge tutma gibi hayatta kalmak ve üremek için gerekli olan davranışları da kontrol eder. Sürüngen beyni 500 milyon yıl geriye kadar izlenebilir.
Ancak sürüngenlerden memelilere evrimleştiğimizde, beyin daha karmaşık, dışa doğru gelişen ve yeni yapılar üreten bir hal aldı. Şimdi, sürüngen beynini kaplayan, beynin merkezinin yakınlarında yerleşim gösteren “memeli beyni” ya da limbik sistem ile karşılaşıyoruz. Limbik sistem maymunlar gibi gruplar halinde yaşayan hayvanlarda öne çıkar. Bu bölge de duygularla ilgili yapılar içerir. Sosyal grupların dinamiği karmaşıklaştığından beri, potansiyel düşman, müttefik ve rakiplerin sınıflandırılmasında limbik sistem esas olarak rol oynamaktadır.
Sosyal hayvanlarda can alıcı davranışları kontrol eden limbik sistemin bölgeleri şunlardır:
Son olarak, beynin dış katmanlarında, memeli beyninin üçüncü ve en yeni bölgesi olan serebral korteks vardır. Neokorteks (anlamı “yeni kabuk”), daha ileri bilişsel davranışı yöneten, serebral korteks içerisinde en son evrimsel yapıdır. En çok insanlarda gelişmiştir: Kağıt peçete kalınlığında olmasına karşın, beyin kütlesinin yüzde seksenini oluşturur. Sıçanlarda pürüzsüz bir yüzeyi vardır, fakat insanlarda kıvrımlı bir yapıya sahiptir, bu da insan kafatasının içerisinde çok büyük bir yüzey alanının oluşturulmasını sağlar.
Başka bir deyişle, insan beyni, milyonlarca yıllık evrimimizin önceki basamaklarının kalıntılarını içeren, dışa doğru hem boyut hem işlev olarak büyüyen bir müze gibidir (Ayrıca bu, bir bebeğin doğduğundan itibaren izlediği yoldur. Bebeğin beyni, dışa ve öne doğru genişler ve belki de evrim basamaklarımızı taklit etmektedir).
Neokorteksin mütevazı görünümü, incelendiğinde aldatıcıdır. Mikroskop altında, karmakarışık yapısını takdir edersiniz. Beynin gri maddesi, nöron denilen milyarlarca küçük beyin hücrelerinden meydana gelir. Devasa bir telefon ağı gibi, nöronun bir ucunda bulunan ve asma filizine benzeyen dentritleri aracılığıyla diğer nöronlardan bilgileri alırlar. Nöronun öteki ucunda, akson denilen uzun bir iplik bulunur. Sonuçta akson, dentritleri yardımıyla on binlerce nörona bağlanır. İki nöronun birleşme yerinde, sinaps adı verilen küçük bir boşluk bulunur. Bu sinapslar geçit gibi davranır, beynin içinde bilgi akışını kontrol eder. Nörotransmitter adı verilen özel kimyasallar, sinapsa girerek sinyalin akışını değiştirebilirler, çünkü dopamin, serotonin ve noradrenalin gibi nörotransmitterler, sayısız yolak boyunca bilginin akışının kontrolüne yardımcı olur. Bunun ruh halimiz, duygularımız, düşüncelerimiz üzerinde güçlü etkileri vardır.
Beynin bu tanımı, 80’li yıllar boyunca bilgi birikimimizi temsil etmektedir. 90’larda, fizik alanında yeni teknolojilerin geliştirilmesi ve düşüncenin mekaniğinin keskin detaylarla ortaya konmaya başlamasıyla şu anki bilimsel buluşların önü açılmıştır. Bu devrimin meydana gelmesinde büyük görev üstlenenlerden biri de MRG cihazıdır.
Kaynak : Zihnin Geleceği - Michio Kaku