Message
Her kırk Amerikalıdan biri OKB (Obsesif Kompülsif Bozukluk) hastasıdır. Olgular hafif olabilir, örneğin insanlar kapıyı kilitlediklerini kontrol etmek için sürekli eve gitmek zorunda kalır. Monk dizisindeki dedektif Adrian Monk hafif bir OKB olgusudur. Ancak OKB o kadar ağır olabilir ki, insanlar takıntılı biçimde derilerini kanayana kadar kaşır ya da yıkar. OKB hastası bazı insanların, takıntılı davranışlarını bir işe ya da aileye sahip olmayı zorlaştıracak biçimde, saatlerce sürdürdükleri bilinir.
Normalde bu tür takıntılı davranışlar ölçülü olduklarında bizim için iyidir. Temiz, sağlıklı ve güvende olmamıza yardımcı olurlar. Bu yüzden, başlangıçta bu davranışları evrimleştirdik. Fakat, OKB hastası olan biri bu davranış biçimini durduramaz ve kontrolsüzce arttırır.
Beyin taramaları günümüzde bunun nasıl oluştuğunu ortaya çıkarıyor. Taramalar normalde bizi sağlıklı tutan, beyindeki en az üç alanın bir geribildirim döngüsünde takılı kaldığını gösteriyor. İlki; birinci bölümde gördüğümüz, durum kontrolü yapabilen, kapıları kilitlediğimizden eve ellerimizi güzelce yıkadığımızdan emin olmamızı sağlayan orbitofrontal korteks. Bize “Hımm, bir şeyler yanlış gidiyor” der. İkincisi; bazal gangliyonlarda bulunan, öğrenilmiş aktiviteleri yöneten, kaudat çekirdek. O da vücuda bir şey yapmasını söyler. Son olarak, rahatsızlık da dahil bilinçli duyguları kaydeden singulat korteks son sözü söyler. O da “Hala berbat hissediyorum” der.
UCLA’dan psikiyatri profesörü Jeffrey Schwartz OKB’nin nasıl kontrol edilemez hale geldiğini açıklamak için, tüm bunları bir araya getirmeye çalıştı. Ellerinizi yıkamanız gerektiğini düşünün. Orbitofrontal korteks ellerinizin kirli olduğunu ve bir şeylerin yanlış gittiğini fark eder. Kaudat çekirdek devreye girer, otomatik olarak ellerinizi yıkamanızı sağlar. Daha sonra, singulat korteks ellerinizin temiz olmasından kaynaklanan, tatmin duygusunu kaybeder.
Fakat, OKB hastası olan birinde bu döngü değişmiştir. Ellerinin kirli olduğunu fark ettikten ve onları yıkadıktan sonra bile kişi bir şeylerin yanlış gittiğine ve ellerinin hala kirli olduğuna dair rahatsız edici bir duyguya sahiptir. Böylece, son bulmayan bu geribildirim döngüsünde takılı kalır.
1960’larda klomipiramin hidroklorür ilacı, OKB hastalarında işe yaramaya başladı. Vücuttaki serotonin nörotransmitterinin düzeylerini arttıran bu ve benzeri ilaçlar o günden bu yana geliştirildi. Klinik deneylerde, OKB semptomlarının yüzde 60 kadarını geçirebiliyorlar. Dr.Schwartz “Beyin ne yapacaksa yapacak, ama sizi itip kakmasına izin vermek zorunda değilsiniz.” diyor. Bu ilaçlar kesin tedavi değildir, ancak OKB hastalarına biraz yarar sağlamışlardır.
Kaynak : Zihnin Geleceği - Michio Kaku