Message
Geçen gece rüya görüyordum. Gözümün önünden olağan rüya imgeleri geçiyordu; bunların ne olduğunu pek hatırlamıyorum. Birdenbire rüyamda bir nefes alış veriş sesinin farkına vardım. Bir saniye sonra da bunun yanımda uykusunda dönen eşim olduğunun farkına vardım. Onun sesini duyduğumu anladım, ama aynı zamanda rüya gördüğümü de biliyordum. Birkaç saniye için her iki dünyada birden bulundum ve daha sonra uyandım.
Yatağımda doğruldum, rüyaların gerçek olmamasının önemli olmadığı gibi garip bir hisse kapıldım. Uyanık olmak rüyada olmaktan daha gerçektir, çünkü bunu herkes böyle kabul etmiştir. Gerçekten de, rüya görsem de görmesem de, eşimin nefesinin sesi kafamın içindedir. O halde birini diğerinden nasıl ayırabildim? Başka biri izliyor olmalı. Bir gözlemci, uyanık, uyuyor ya da rüya görüyor olma işine karışmadıkça farkındadır. Sessiz gözlemci benim en basit versiyonumdur ve sadece vardır.
Yaşamın ilgiyi bir yöne çeken her şeyini soyutlasanız bile geriye bir tek şey kalır: Kendiniz. Kendinizin bu versiyonunun düşünmesi veya rüya görmesi gerekmez; uykuya veya dinlenmeye ihtiyacı yoktur. Bu versiyonunuzu bulmanız çok keyif verir, çünkü hep evdedir. Kavganın üzerinde yaşar, zıtlıkların savaşından hiç etkilenmeden. İnsanlar arayışta olduklarını söylerken, onlara seslenen şey kendi sessiz ve sıkıntısız haliyle kendilerinin bu düzeyidir. Arama işi aslında sadece bir tür kendini geri kazanma yoludur.
Ancak kendinizi geri kazanmak için sıfıra mümkün olduğunca yaklaşmalısınız. Tam merkezinde, gerçeklik saf varoluştur. Kendinizi orada bulursanız var olan her şeyi yaratabilecekseniz. “Ben varım” bir dünya yaratmak için gerekli her şeyi içerir, her ne kadar kendi başına sessiz bir tanıktan başka bir şey içermese de.
Daha önce bir güle bakarak fiziksel nesne seviyesini yarıp, onu boşlukta titreşen enerji düzlemine indirme alıştırmasını yapmıştınız. Bu alıştırmanın diğer yönü ise beyninizin de aynı şekilde anlaşılabileceğini görmeyi içeriyordu. O halde bir güle baktığınızda, hiçbir şey hiçbir şeye mi bakıyor?
Öyle görünebilir, ancak asıl olgu daha da şaşırtıcı: Siz kendinize bakıyorsunuz. Kendim diye adlandırdığınız farkındalığınızın bir kısmı, bir gül biçiminde olan kendine bakıyor. Ne nesnenin ne de gözlemcinin katı bir merkezi var. Başınızın içinde bir kişi yok, sadece su, tuz, şeker ile potasyum ve sodyum gibi bir avuç diğer kimyasal var. Beyindeki bu çevrinti sürekli akış halinde ve böylece her deneyim de yüksek bir dere kadar hızlı akıntılar ve girdaplar halinde sürükleniyor. O halde sessiz tanık beynimde değilse, nerede? Nörologlar tüm zihinsel durumlar için merkezleri tesbit etmiştir. Kişi ne yaşıyor olursa olsun –depresyon, sevinç, yaratıcılık, halüsinasyon, hafıza kaybı, felç, cinsel arzu, vb.- beyin çeşitli merkezlere dağılan kendine özgü bir faaliyet biçimi sergiler. Kişi hiçbir yerde olmayabilir, en azından bilimin belirleyebileceği hiçbir yerde.
Bu inanılmaz heyecan vermektedir, çünkü eğer gerçek siz kafanızın içinde değilse, siz farkındalığın kendisi gibi, serbest bırakıldınız. Bu özgürlük sınırsızdır. Her şeyi yaratabilirsiniz, çünkü yaradılışın her bir atomunun içindesiniz. Farkındalığınız nereye gitmek isterse, madde izlemek zorundadır. Nihayet siz birinci gelirsiniz, evren ise ikinci.
Kaynak : Sırlar Kitabı - Deepak Chopra