Message
Allah katında büyük bir dereceye, ilimde büyük bir mertebeye ulaştıklarını ve bundan ötürü de Allah´ın onlar gibilerine azap etmeyeceğini zannederler. Hatta Allah´ın halk hakkındaki şefaatlerini kabul edeceği fikrine kapılmışlardır. Allah katında şerefli oldukları sebebiyle günah ve hatalarından dolayı Allah´ın kendilerini hesaba çekmeyeceğini sanmışlardır. Bunlar mağrur ve aldanmışlardır. Çünkü bunlar basiret gözüyle dikkat etseydiler, bileceklerdi ki ilim iki kısımdır: Biri muamele, diğeri mükâşefe ilmidir. Allah´ı ve Allah´ın sıfatlarını bildiren ilim -ki âdeten bu ilme mârifet ismi verilir- mükâşefe ilmidir.
Muamele ilmine gelince, helâl ve haramın bilinmesi, nefsin kötü ahlâklarının tedavisinin keyfiyeti ve ondan kaçmanın bilinmesi gibi şeylerdir. Bu ilimler, ancak amel etmek için istenir. Eğer amel etmeye ihtiyacı olmasaydı bu ilimlerin hiçbir kıymeti olmazdı. Bu bakımdan amel etmek için istenilen ilmin, amelsiz hiçbir kıymeti yoktur. Bu hakikatin misali şudur: Hasta birisi vardır. Onun hastalığını ancak birçok maddeden yapılmış bir ilaç giderebilir. O maddeleri de ancak doktorların hâzıkları tanır. Bu kimse doktoru aramak için memleketinden ayrılır. Sonra hâzık bir doktora rastlar. Doktor ona o ilacı öğretir. İlacın karışımını, nevilerini, miktarlarını ve maddelerini tafsilâtlı bir şekilde öğretir. Bu karışımların nasıl dövüleceğini, nasıl katıştırılacağını, nasıl hamur yapılacağını öğretir. Dolayısıyle o da bunu öğrenmiş olur. Güzel bir yazı ile bundan bir nüsha yazar, evine döner. Yazmış olduğu yazıyı durmadan tekrar eder, başka hastalara öğretir.
Fakat o ilacı içmekle ve kullanmakla bir türlü meşgul olmaz. Acaba senin kanaatine göre, bu adamın bu şekildeki çabası kendisinde bulunan hastalığına hiçbir fayda verir mi? Heyhat fayda ne gezer? Eğer bu adam o tarifin bin nüshasını yazsa, onu bin tane hastaya öğretse ve hepsi de şifa bulsa, onu bin gece tekrar etse, yine de hastalığına bir fayda vermez. Parayı verip ilacı satın alıncaya kadar bu durum değişmez. Öğrendiği gibi karıştırıp, içmeyince ve acılığına tahammül göstermeyince ve içmesi de belli olan vaktinde, korunma ve şartların hepsini yerine getirdikten sonra olmayınca hiçbir fayda sağlamaz. Bütün bunları yaptığı zaman da şifa bulup bulmaması hususunda yine tehlikededir. Nerde kaldı ki hiç içmesin? Hiç içmese şifa bulması nerde kalır? Ne zaman o ilacın formülünü öğrenmesinin ve tekrar etmesinin kendisine kâfi geleceğine ve şifa vereceğine inanırsa, o zaman mağrur olduğu belli olur. İşte ibâdet ve taatlerin ilmini güzelce öğrenip o ilimle amel etmeyen fakih de aynen böyledir. Günahların ilmini güzelce öğrenip ondan korunmayan kötü ahlâkın ilmini iyice öğrenip onlardan nefsini temizlemeyen, iyi ahlâkın ilmini temelinden öğrenip onunla sıfatlanmayan bir âlim mağrurdur.
Kaynak : İhya-u Ulumiddin - İmam Gazali