Message
Birinci Derece
Bu derece, bizim söylediğimizdir. O da kişinin, Allah hakkındaki halinin ve Allah'ın kefillik ve inayetine olan güveninin tıpkı vekile olan güvenindeki hali gibi olmasıdır.
İkinci Derece
Bu daha kuvvetlisidir. Allah ile olan hali çocuğun annesine karşı olan hali gibi olmasıdır. Çocuk annesinden başkasını tanımaz, ondan başkasına sığınmaz ve ondan başkasına güvenmez. Annesini gördüğünde her durumda onun eteğine yapışır, onu bırakmaz. Annesinin bulunmadığı yerde başından bir kaza geçerse, ilk önce anneciğim diye bağırır. Kalbine ilk gelen annesidir; zira annesi sığınağıdır; zira annesinin kefaletine, kifayet ve şefkatine güvenmiştir. Öyle bir güven ki çocukta bulunan ayırdetme kabiliyeti ile meydana gelen bir tür idrâkten farklı değildir. Zannedilir ki bu, çocukta bir tabiattır. Öyle ki çocuk bu hasletlerin tafsilatını anlatmakla mükellef kılınsa, lâfzını söylemeyi, mufassal bir şekilde zihninde bulundurmaya bile gücü yetmeyecektir. Fakat bütün bunlar idrâkin ötesindedir. Kimin kalbi, nazarı Allah'a olursa, çocuğun annesine bağlı oluşu gibi o da Allah'a bağlanır ve hakkıyla Allah'a tevekkül eder. Çünkü çocuk annesine tam anlamıyla güvenir. Bu derece ile birinci derece arasındaki fark, bu şahsın tevekkül sahibi oluşudur. Tevekkül hususunda, tevekkülünden fani olmuştur; zira kalbi ne tevekküle, ne de tevekkülün hakikatine iltifat etmez. Sadece kendisine tevekkül edilen Allah'a iltifat eder. Bu bakımdan kalbinde kendisine tevekkül edilenden başkasına yer kalmamıştır.
Birincisine gelince o, tekellüf ve çalışma ile tevekkül eder olmuştur. Tevekkülünden fani olmamıştır; zira tevekkülüne bakar, onu sezer. Bu ise, bir olduğu halde kendisine tevekkül edilenin mülâhazasından çeviren bir meşguliyettir.
Sehl et-Tüsterî'den, 'Tevekkülün en alt derecesi nedir?' diye sorulunca bu dereceye işaret ederek dedi ki: 'istekleri terketmektir!' 'Orta derecesi nedir?' diye sorulduğunda şöyle dedi: 'İhtiyar'ı terketmektir!'
Bu ise ikinci dereceye işarettir. En yüksek derecesinden sorulunca onu söylemeyerek şöyle demiştir: 'En yükseğini ancak orta dereceye varan tanır ve bilir!'
Üçüncü Derece
Derecelerin en yücesi olan üçüncü derecesi ise, hareketlerinde ve hareketsizliğinde ölü, yıkayıcısının elinde nasılsa, Allah'ın huzurunda öyle olmasıdır. Ölüden sadece şu bakımdan ayrılır: Nefsini ölmüş ve ezelî kudretin elinde, ölü yıkayıcısının ölüyü çevirdiği gibi evrilip çevriliyor görür. Bu, öyle bir kimsedir ki yakînî, kendisinin hareket, kudret, irade, ilim ve diğer sıfatların mecra ve merkezi olduğunu görecek şekilde kuvvet bulmuştur ve bütün bunların kendisinde cebren meydana geldiğini görecek raddeye gelmiştir. Bu bakımdan gelecekte üzerinde cereyan edecek şeyi bekleyenden ve çocuktan ayrılır. Çünkü çocuk annesine sığınır, bağırır, onun eteğine yapışır, arkasından koşar... Hatta çocuk ağlamasa dahi annesinin kendisini arayacağını, annesinin eteğine yapışmasa dahi annesinin kendisini kucaklayacağını, süt istemese dahi annesinin kendiliğinden halini sorup ona süt içireceğini bilen çocuk gibidir. Tevekkülün bu makamı duayı terketmek, Allah'ın kerem ve inayetine güvenerek dilekleri terketmek, Allah'ın kendisine isteyenden daha iyisini vereceği inancını imanından ötürü istemeyi terketmeyi doğurur.
Nice nimet vardır ki istenmeden, dua etmeden ve müstahak olunmadan önce ve kendiliğinden bahşedilir. İkinci makam duanın ve dileğin terkini gerektirmez. Ancak sadece Allah'tan başkasından istemeyi terketmeyi gerektirir.
Kaynak : İhya-u Ulumiddin - İmam Gazali