Message
- Bireysel bir varlığımızın olmadığını, aslında O’nun bir yanılsaması/yanılgısı olduğumuzu, yani aslında bizde deneyimleyenin de O olduğunu, bilincimizin, benliğimizin bir yanılgıdan ibaret olduğunu öğrendik diyelim. Peki bundan sonra ne yapıcaz, nasıl yaşıyacaz?
- Öğrendik demek, “İlmel Yakin” demektir. Yani sen bilgiyi edinmişsin. Şimdi bu bilgiyi yaşaman, ilmin ile amel etmen gerekir. Daha sonrasında “Aynel Yakin” ve “Hakkel Yakin” mertebelerine ermen gerekir. Yoksa kitap yüklü merkepler mertebesine inersin.
- İlmimiz ile amel etmek nasıl olacak?
- Bu dünya hayatı zaten bunun için var. Hikayeler, hikayeler,... Bu senaryolarda rol alacaksın. Hikayeler bunun için var. Teoride öğrendiklerini pratiğe dökmek için. Hayat senin karşına zorluklar da çıkaracak, kolaylıklar da. Zorlukla beraber kolaylık vardır. Senaryolarda sonuca bağlanmayacak, tutunmayacak, bunları araç olarak göreceksin. Hakikate giden araçlar. Benliğinden, bireyselliğinden sıyrılmak için. Senden çıkan eylemleri sahiplenmemen için. Sana yapılanlarda “Kesret”ten sıyrılıp, “Tek”i müşahede edebilmen için. “Şahit”lik edebilmen, “Şahit”likte kalabilmen için. Düşüncelerinden, duygularından sıyrılman için. Üzerinde giydiğin elbiseleri (nefs, ego,..., kimlikler, makamlar,...) çıkarıp, “çıplak” kalabilmen için. Aynandaki tozları temizleyip, “Öz”ünden gelen ilmi yansıtabilmen için, kulaklarındaki “ağırlık”ları kaldırıp, O’nun sesini/ilhamını işitebilmen için. Velhasıl “ikilik”ten sıyrılıp, “Damla”nın “Okyanus” olduğunu “Hatırlaman” için.
- Ya amel etmek, ibadetler, bunlara hala gerek var mı?
- Hakikate ersen bile, aynandaki tüm tozları temizlesen, kalbini tamamen saflaştırsan, zihnindeki tüm düşüncelerden, çatışmalardan sıyrılsan bile bu dünyada yaşaman için hala yemen, içmen, fiziksel bedenin ihtiyaçlarını karşılaman gerekir. Aynı şekilde dalga bedenin, yani ahiret hayatında devam edeceğin bedenin de ihtiyaçları vardır. Bunlar bu dünya hayatında “dini ibadetler” adı altında insana bir lütuf olarak verilmiştir. Dalga bedeninin bu enerjilere ihtiyacı vardır. Pozitif yüklerin bu bedene bu dünyadaki fiziki bedende bulunan beyin aracılığı ile yüklenmesi gerekmektedir. Bunlar bedeni ihtiyaçlardır. İbadet ve amellerin bir başka yönü de; Ademoğlu unutkandır, zihin her ne kadar kontrol altına alınsa da bir yolunu bulup, yine seni yoldan çıkarmayı başarabilir, sana yine “Hakikat”i unutturabilir. Bu dünya hayatının süsleri, zevkleri aldatıcıdır. Peygamber efendimiz her gece istiğfarda bulunurmuş. Yani öyle ben oldum, ben piştim demekle bitmez. Her daim mücadele devam eder. Zihin pusuda bekler. Yine bir başka yönü de; Nefs mertebelerinde ilerleyip, gerekli bilince/idrake eriştiğinde bu sefer, o makamın bilinç hali ile ibadetlerini ikame etmen gerekir. Her makamın/mertebenin ibadet idrak derecesi farklıdır. Sendeki etkisi de farklıdır.
- O zaman bir dağ başına gideyim, ölene kadar orada bekliyeyim?
- Nereye kaçarsan kaç, en sağlam kalelere de girsen “Sınav”dan kurtulamazsın. O zaman “Sınav” nedir oraya gelelim. "Sınav", bir zorluğu geçmek, bir acıya katlanmak, nefsin arzularına gem vurmak, yardıma muhtaç olanlara iyilik yapmak, emirlere uymak vb gibi şeyler değildir. "Sınav" adı altında tüm bu yaşadıklarımız, aslında "hatırlayabilmemiz" içindir. Hepsinin ardındaki "Hak'ikat"in farkına varıp, hatırlayabilmek. Hepsi birer vesiledir. Günahtan sakınmak vesiledir. İyilik yapmak vesiledir. Farzları yerine getirmek vesiledir. Ailene karşı sorumluluklarını yerine getirmek vesiledir. Çalıştığın işinin gereklerini yerine getirmek vesiledir. Sen dağ başına da gitsen, “Sınav” senin peşini bırakmaz. Doğa şartları sınavın olur. Yalnızlık sınavın olur. Zihnin senin sınavın olur. Zaten önemli olan dediğim gibi kaçmak değil, olduğu gibi yaşayıp, idrak edebilmek, farkına varabilmek, “hatırlayabilmek”. O yüzden önüne çıkan “Sınav” fırsatlarını iyi değerlendir. Bu sınavlardaki hem kendi rolünü hem de karşındakilerin rollerini iyi analiz et, hem kendin hem de karşındakilerdeki bireyselliklerden sıyrılıp, gereksiz unsurları atıp senaryodaki “Hakikat”i görmeye çalış.
- Kendimi bir şekilde eğitip, bir şekilde zihnimi susturabiliyorum. Peki ya etrafımdakiler? Onlar ile nasıl başedecem? Onlar aynı idrakte değiller. Dünya koşuşturmacasına kendilerini kaptırmışlar.
- Olduğu gibi kabul edeceksin. “Muş” gibi yapacaksın. “Marifet”in sırrı budur. Senden idraki “Deneyimleyen”, onlardan da idraksizliği deneyimlemektedir. Sen ve onlar diye de bir ayrım yoktur. Sen, Ben, Onlar dedikçe kesretten sıyrılamazsın. Senaryoda her görünenin bir rolü vardır. Çeşit/farklılık olmasa ortada bir hikaye olmazdı. Hikayelerin yaşanması için “çeşit/farklılık” olması şarttır. Bu dünya hayatı bunun içindir. Simülasyondan sıyrılmak “Sen”in elinde.
- O zaman bir karar alırken neye göre karar verecem?
- Senden kararı alan Hakikatte “SEN” değilsin. Karar senden çıkıyor ama arkasındaki sistemi biliyorsun. İşin Özünde/Hakikatinde sen sadece kararın zahir olduğu bir araçsın. Öncelikle bunu unutma. Eğer zihnin illa ki bir dayanak arıyorsa -ki zihin sürekli neden/sonuç dairesinde gezer durur, sürekli düşünce üretip, projeksiyonlar çizer- zihne şunu ver; “ŞERİAT”. Ya ŞERİAT, ya HAKİKAT. Hem ŞERİAT, hem HAKİKAT. Buradaki inceliği anlamaya çalış. İlla bir dayanak arıyorsan, dayanağın şeriattir. Yani dini hükümlere, farzlara, sünnete göre hareket edersin. Bunlar bize tebliğ edilmiş, doğrusu budur deyip, kabul eder, geçersin. Amaaa!!! İşin “Hakikat”inde, “Öz”ünde, tüm bunların da hikayenin bir parçası olduğunu unutmadan, bunların da bir vesile olduğunu unutmadan, asıl maksadın bunlar olmadığını, asıl maksadın ikilikten, kesretten, benlikten, kimlikten, sahiplenmelerden sıyrılıp, tüm elbiseleri çıkarıp, “ÇIPLAK” kalmak olduğunu bilerek, özümseyerek, “yaşayarak”, hikayelerdeki rollerine devam edersin. Bu rollerde çocuk olursun, öğrenci olursun, işçi olursun, anne olursun, baba olursun, patron olursun,... roller, roller, roller. Önemli olan “HATIRLAMAK”tır.
- Yine de büyük şehirlerde, kalabalıklarda huzuru, sakinliği bulmak zor. Bazen çıldırmamak için kendimi zor tutuyorum.
- Fırtınalı havada, dalgalı denizde kendi “Hüdayi Yolunu” bulacaksın. Evren ile, dünya ile, toplum ile rezonansa girip, uyumlanacak, akıntıya kapılmadan, aralardan yağ gibi akıp gideceksin. Farkındalığın artarsa, nefsini bilirsen, Rabbini bilirsen, alemlerin Rabbini bilirsen, “Hak’ikat”i idrak edebilirsen bunu yapmak zor değil. Önce nefis tezkiyesi, tabiatın terbiyesi, zihnin ehlileştirilmesi, dingin hale geçilmesi, “Öz”ünden gelen ilhamlara, seslere, basiret sahibi olunması, saf bilince erip, elbiselerin, kimliklerin, benliklerin atılması,..., işte o zaman evren ile “BİR” olunması, “BİR”e erilmesi sonunda saf farkındalık frekansına “REZONANS” uyumlanması. Her gelen "Hak"tandır deyip, "Olsa da olur, olmasa da olur" moduna geçersin. Neyi, nasıl yaşadığının bir önemi kalmaz, ikilikten, iyi/kötü, güzel/çirkin,... vb gibi bakış açılarından sıyrılırsın. O zaman, işte o zaman “La ilahe illAllah” deyip cennete girersin. Gelecekte bir “zaman”da değil, O “AN” girersin!!!
- Nefsimin isteklerini, arzularını tamamen engelleyecek miyim?
- Yine “ŞERİAT”. Nefsinin hakkını verecen. Eşinin hakkını verecen. Çocuklarının hakkını verecen. İşinin hakkını verecen. Anne, babanın hakkını verecen. Akrabalarının hakkını verecen. Komşularının hakkının verecen. Yaşadığın toplumun hakkını verecen. Ölçüyü gözetip, aşırıya kaçmadan hepsinin hakkını verecen. Ölçü nedir? Ölçü “ŞERİAT”. İşte “ŞERİAT” bunun için var. Bu dünya hayatının senaryoları, hikayeleri için. Allah’ın “SÜNNETULLAH”ı, “SİSTEMİ” bu.
- Unutmamak için, her zaman hatırlayabilmek için, doğru bir şekilde yaşayabilmek için ne yapmak gerekir?
- Sürekli “KİM” diye sor. Bu hikayedeki, bu roldeki görünen “KİM”. Bu namazı kılan “KİM”? Tüm elbiselerinden sıyrıl. Zihnin verdiği tüm cevapları çöpe at. Geriye ne kalıyor. Geriye “SEN”den “HİÇ” kaldığında sorunun cevabı “ZAHİR” olur. “BEN”den namazı kılan kim? Benden orucu tutan kim? Benden zekatı veren kim? Benden işe giden kim? Benden yemek yiyen kim? Benden patrona hesap veren kim? Benden ailemi geçindiren kim?... Zihnin sürekli cevaplar üretecek. Her cevabı çöpe at. Geriye KALAN!!!
- Tüm bunların daha kolay bir yolu var mıdır? Bana en kolayını söyle.
- Çocuk gibi ol :) Hikayelere karşı, yaşadıklarına karşı. Çocuk gözüyle bak, çocuk aklıyla idrak et. Çocuk saflığında! Korkusuz, kaygısız, günahsız, sevapsız... Cennetten kovulmadan önceki gibi :) Öyleyse hep birlikte inin oradan... Unuttular!
- Çocuk gibi olmayı biraz daha açarmısın.
- Çocuk yarını düşünüp, planını yapmaz. Ya aç kalırsam korkusu duymaz. Anı yaşar. O an ne ile ilgileniyorsa onu “oynar”. Sonraki oyunu düşünmez. Geçmiş hatıralarına takılmaz, bunları düşünmez. Konuşmaktan, eyleme geçmekten çekinmez, utanmaz. Şartlanmaları yoktur. Dünyayı keşfeder. Meraklıdır. Öğrenmeye açıktır. İkilikte yaşamaz. Doğru/yanlış, iyi/kötü, günah/sevap, güzel/çirkin,... Yargıları yoktur. Hüküm vermez. Teslim olmuştur. Teslim olmuştur. Teslim olmuştur... Müslüman...
- O zaman teslim olmak, yani müslüman olmak tek başına yeterli mi?
- Çocuk saflığında kalacaksan, daha ötesinde gözün yoksa, akıl erdirmek, tefekkür etmek niyetin yoksa, bu kadarı bana yeter, ben kendimi yoramam, uğraşamam diyorsan, o halde kal. Ya da İMAN!!! Kalbine yerleşir. Aklın MUTMAİN olur. Kalbin SAFİYE hale gelir. MÜMİN olursun. Macera!!! Maceraya çıkmak tehlikelidir. Ya olduğun yerde teslim olmuş bir halde sakin bir hayat ya da maceralar ve yeni keşifler ile dolu tehlikeli YOLLAR!!! Şeriat, Tarikat, Hakikat :)
- Bu şekilde hayat çok keyifsiz, monoton. Zihnin bana projekte ettiği hedefler, hayaller, daha çoğunu başarma hırsları olmadan, bir hedefim olmadan nasıl yaşıyacam, hayattan nasıl zevk alıcam?
- :) Çocuk gibi :) Bugüne kadar zihnin ve dünyanın peşinde koştun, ebedi bir mutluluk, ebedi bir huzur elde edebildin mi? Hep geçici oldu. Bir mutlu oldun, bir mutsuz. Bir öyle, bir böyle. Huzuru, dinginliği, dengeyi bir türlü yakalayamadın. Simülasyon insanı kendine bağımlı kılıyor, kolay kolay peşini bırakmıyor. Uyuşturucu bağımlısı gibi ona müptela olmuşsun. Ondan çıkmak korkutucu geliyor. Boşluğa düşüyorsun. Ne yapacağını şaşırıyorsun. O yüzden çocuk gibi... Kendini sıfırla. Yüklerini sıfırla. Ağırlıklarını at. Zihninin esaretinden kurtul. Özgürlüğe adım at. Ebedi huzura, felaha. Ebedi cennete gir. Razı olarak ve razı olunmuş olarak. Hayatı keşfet. Yaşa, tecrübe et. İLK DEFA yaşıyormuş gibi. ÖNYARGISIZ, ETİKETLEMEDEN. Hayatı, olayları, insanları, senaryoları, rolleri sanki ilk defa yaşıyormuşsun gibi. Yediğin yemeği sanki ilk defa yiyormuşsun gibi. Gittiğin yoldan sanki ilk defa geçiyormuşsun gibi. Bir ÇOCUK GİBİ. Saf, önyargısız, hüküm vermeden, yargılamadan, yeniden ve yeniden keşfet. Geçmişi yük edinme. Dün öyle olmuştu, yine aynısıdır, bana yine aynı şekilde davranır, zaten hep böyleydi,... şeklinde düşünmeden, yargısız, hükümsüz,..., etiketlemeden,..., geçmişi affet, bağışla,..., kayıtlı kalma... Keşfet ve yine keşfet. Bir çocuk gibi.
- Ne kadar dikkat etsem, ne kadar odaklanmaya çalışsam, ne kadar farkındalıkta kalmaya çalışsam da, bir süre sonra bir bakıyorum, yine düşüncelere dalmışım. Zihin bir yolunu bulup, beni yine ele geçiriyor.
- Bu bir anda olmaz. Yılların bağımlılığını, yılların alışkanlığını bir anda atamazsın. Kendine DÜŞÜNCE KAPANI kur. Düşünceler gelsin. Gelmesini engelleyemezsin. Ama farkedip, yakalayabilirsin. ZAMANdan ÖZGÜRLEŞ,.. ANda, MEVCUDİYETte kal. Bireysel, izafi, yanılgısal "BEN"liğinden, "EGO"ndan sıyrılmaya çalış. İLAHİ BİRLİK REZONANSIna uyumlan. Zihnini düşünce ve duygulardan temizleyerek, "Ego"nun benlik yanılgısından sıyrılarak, "Öz"ünden, "Hak'ikat"inden gelen "Nur"un ışınlarının, "Sen"den bu yeryüzü boyutuna yansımasına müsade et. O anda teorik bilgileri hatırlamaya çalış. Bir önceki konumuz olan İnsanın Haritası tablosunu gözünün önüne getir. Sen bu beden değilsin. Sen bu zihindeki düşünceler, duygular değilsin. Hatıralara, geçmişe takılma. O senaryolar, o hikayeler yaşandı ve bitti. Öyle olması, öyle yaşanması, öyle tecrübe edilmesi gerekiyordu ve geçti gitti. Sürekli geleceği düşünme. Aynı şekilde gelecek te bir senaryo, o da yaşanacak geçecek. Kalıcı olan "NE"? Asıl "SEN"den geriye ne kalacak? Hayat, tecrübe... "Dünyanın geçici yükleri"ni sırtlanıp, ahiretine taşıma!!!... Düşünceler, duygular, yaşananlar, senaryolar, roller... Hepsi "GEÇİCİ"... Bu şekilde öğrendiğin teorik bilgileri tekrar et. Sen zihni yakaladıkça, onun da gücü belli bir süre sonra zayıflayacaktır. Ama tamamen kurtulacağın hayalini kurma. Bu da zihnin bir oyunudur. Bir süre geçip, ondan kurtulamadığın zannını, bu işin olmayacağı fikrini sana empoze etmeye, seni vazgeçirmeye çalışacaktır. Bu da onun oyunlarından bir oyunu. Sen hep tetikte kalmaya, "Düşünce Kapanı"nı hep kurulu tutmaya çalış. "İLİM, İRADE, KUDRET"... Simülasyondan çıkman için, gereken güç "SEN"de... "ÖZ"ünde... "HAK'İKAT"inde... "İnsanın Haritası" tablosuna bak. Ne olduğunu, aslında "KİM" olduğunu "HATIRLA"... "UNUTMA"... Gereken güç, kudret "SEN"de... "ÖZ"ünde... "HAK'İKAT"inde...
Barış Muçe
24.04.2025